DİĞER
"Hah, neredeyse adının verdiği ‘ünlem’ hissiyle dünyaya atılmış bir metin gibiydi: Bir ortak alana şahsi bir yerden atılmış, aciliyetli bir metin. İstasyon ise son derece ketum, kapalı ve ortak alanla pek ilgilenmeyen bir kitap. Hah’ta kapının önüne çıkıp adeta bağıran bir ses varken, burada tersi, kapıyı çaldığınızda açmayan bir ev sahibine benziyor anlatıcı."
"Bence Kâğıt İşleri Oteli, temalı otellerde tecrübe edilen o cazip kaybolma ile bürokratik makinenin ürettiği Kafkaesk kaybolmayı çaprazlıyor. Bu ikinci kaybolma türü, modern iktidarların bireylerin yaşamına karar veren irrasyonel irade ve idaresinden ileri geliyor. Kafka’nın dehası da bunu 20. yüzyılın ilk yarısında, henüz monarşinin arkaik istibdadını tecrübe ederken teşhis edebilmiş olmasında."
"Bireyler arasındaki ilişkileri iğne deliğinden görecek kadar ustadır Atay; dolayısıyla Tehlikeli Oyunlar’da olduğu gibi basit bir tavla oyunundan bireyin kendini ötekiler karşısında var etme savaşını betimlerken okurunu edebiyatın en yüksek düzeyine taşır. Toplumsal sorunları maddi toplum ilişkileri açısından görmeye gelince: Bu kesinlikle Atay’ın güçlü kası değildir."
"Eylembilim eğer yaşasaydı Atay’ın edebiyatının gideceği yere dair ipuçları veriyor: Devlet, iktidar, ideoloji, özne, toplum gibi majör mevzular üzerine daha ‘aciliyetle’ düşünen, belki de daha ‘angaje’ bir edebiyat."
"Keskin Bir Hayat, Özgür Gündem’in öyküsü dahil, Avukat Eren Keskin’in ve İnsan Hakları Derneği’nin yaşamöyküsü etrafındaki başlıca olguları bütün canlılığıyla anlatıyor ve paha biçilmez tanıklıklar sunuyor. Her hayata başka hayatlar karışır, Eren Keskin’inki gibi hayatlara çok daha da fazlası karışıyor..."
Sırma Köksal, Birgül Oğuz ve Çimen Günay-Erkol, İlhami Algör'ün kadın karakterlerine dair Mesut Varlık'ın sorduğu soruları cevaplıyorlar.
“…Çünkü herkes ne kadar iyi niyetli olursa olsun, editörler ve çevirmenler yeni sesleri İngilizce okurlara sunmanın önemi konusunda ne kadar vaaz verirlerse versinler, oyunda şike var, zarlar hileli ve dünya edebiyatı statükosu ta başından dillerin ve edebiyatların eşitsizliği üzerine kurulu.”
“Edebiyatımız neden acı çeken, yenik ve yılgın karakterle dolu? Neden bu kadar çok acı çekiyoruz? Edebiyata neden bu kadar acı çektiriyoruz?... Başkalarının bana acımalarını sağlayan acı içindeki benliğim neden benim özbenliğim olsun? Varoluşumun bana özgü yanı, beni ben yapan tarafım illa acımda mı ifade buluyor? Neden sevinçlerim değil de acılarım, pozitif varlığım değil de negatif varlığım daha sahih olsun?”
"Bir bohemden fazlasıdır, bir işaret, bir semafor, bir deniz feneri; sürüyle korkunç hortlağa sahip, ama ara ara hatırladığımızda yeniden aklımızı kurcalayan, orada ötede yeni bir şey söyler gibi duran pek az hayaleti olan bir memlekette Hayalet Oğuz sanki o cinsten bir Hayalet’e duyduğumuz ihtiyacı karşılar."
“İyimserler ve kötümserler, geleceğin onlara ne getireceğinden her nasılsa çok emin oldukları için iyimser ve kötümserler. Oysa geleceğin bize ne getireceğini bilemeyiz. Bu bilememek hâli de iki ruh durumunu tetikliyor: Kaygı ve umudu.”
"Hikmet Hükümenoğlu Atmaca’da bireysellikle toplumsallık arasındaki gelgitli, etkileşimli bağa dikkat çeken bir hikâye anlatıyor. Öfkenin kişisel nedenlerinin yanında, siyasal-toplumsal ortamla nasıl yakın ilişkisi olduğu berraklık kazanıyor. Romanda yirmi yıl öncesinin ya da bugünlerin gündelik hayatından seçilen ayrıntılardaki zenginlik de mutlaka vurgulanmalı."
Bir resim üzerine 444 kelime: Şavkar Altınel, Emre Ayvaz, Enis Batur, Yiğit Bener, Çağlayan Çevik, Oğuz Demiralp, Armağan Ekici, Gültekin Emre, Tuncer Erdem, İsmail Ertürk, İpek Göldeli, İzzet Göldeli, Murat Gülsoy, Tarık Günersel, Nilüfer Güngörmüş, Nilüfer Kuyaş, Murat Menteş, Sevin Okyay, Nihat Özdal, Ali Özgür Özkarcı, Levent Şentürk, Fatma Tülin, Orçun Türkay, Ertuğ Uçar, Doğan Yarıcı.
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.